ALEVİLİKTE HAC, KIBLE MESELESİ

ALEVİLİKTE HAC, KIBLE MESELESİ
Hac ve Hacerülesvet taşıyla ilgili “Şah Sivaril İslam” adlı tarihi kitabın 1. Sayfasında şöyle yazar. “Kâbe’yi ziyaret İslam’a mahsus bir ibadet değildir. İslam dini çıkmadan önce putperestler zamanında Arap yarımadası ziyaret ederlerdi. Mekke ortasındaki Haceri Semavi taşının etrafına toplanıp secdeye kapanırlardı. Burada Kudüs ve Yunan putperestlerinden öğrendikleri üzere kurbanlar keserlerdi” bazı kaynaklarda(İslam tarihi) “Şah İbni Hişam” İslamiyet’ten evvel Kâbe’de 7 put bulunuyordu. Bunların her biri bir kabileye aitti.
Bunların içinde Kâbe’ye ilk getirilen, en ünlüsü, Mezopotamya’daki Hit kentinden getirilip Kâbe’nin kuyusunun yanına koyulan Hübel’idi. Rıza Zelyut “Türk Aleviliği” adlı kitabında İslamiyet’ten evvel Kâbe’de bulunan “Hübel” adlı putla alakalı şöyle bilgi verir: “Hübel’in kökeninin Arabistan olmadığı, bunun kaynağının İbrani(Yahudi) dinindeki Habil olduğu ve bu sözcüğün bozulmasından Hübel adının çıktığı önce sürülmektedir. Bu putun adı Tevrat’ta ‘Baal’ olarak geçmektedir. Ve Baal Süriye’de, Irak’ta, Filistin’de en fazla tapılan ilahlardan birisidir. Bu puta Mezopotamya’da(Bel) Filistin’de, Finike’de Baal adı verilmiştir. Arapların en ulu putu olmuştur. Hatta Kuran’da bile Baal sözcüğü beş kez kullanılmıştır.”
Hz. Muhammed nübüvvet nişanıyla onurlandırılıp Mekke fethinden sonra Hz. Ali’yi omuzlarına çıkartarak Kâbe’nin içindeki putları kırıp yok ederler. Bunlar gösteriyor ki Kâbe’yi ziyaret Arap cahiliye devrinden kalan tapınma biçimidir. Ve bir geleneğin sürdürme halidir. Ayrıca inkâr edilemez bir gerçek var ki, Kabe tarihler boyunca rant merkezi olmuştur. Bu rant yüzünden Kabe’nin kontrolünü ele geçirmek için kabileler birbirleriyle savaş etmişlerdir. Hatta Kâbe’nin hakimiyetini ele geçiren kabile Arap Yarımadası’na da hüküm etme gücüne sahip olduğu tarihi kayıtlarda yazılıdır.
Günümüzde halen Arap eliyle bu sömürü devam etmektedir. Buna alet olan insanlar oturacak bir evi olmamasına rağmen, ev alacağı yarı parasını bu uğurda harcayarak, kendince hak katında makbul bir makama sahip olduğunu sanır. Öte yandan dünyanın başka yerinde Afrika vs. insanlar açlıktan ölürken gidip Arafat’ta kurban kesip, toprağa gömmek, aklın, insanlığın neresine sığar da bundan hak ve halk razı olur? Yaşadığı yerde onca yetim, yoksul, yolda kamış, yardıma muhtaç insan var iken elindeki üç beş kuruşu Arap sömürüsüne kaptırmak akıl tutulmasıdır.
Birçok kaynakta Kâbe’yi İbrahim peygamber oğlu İsmail’le beraber yaptığı yazar. Bu bilgiyi doğru kabul edip şu soruyu kendimize sormamız gerek. Kâbe’yi yapan İbrahim peygamber, Allah’ın kuludur. İnsanı yaratıp, cümle melekleri ona secdeye davet eden yüce Allah’tır. “Hak kimde” “Hak beni Âdem’dedir” bundan dolayı secde kulun yaptığı taş duvara değil secde âdemedir. Yöneliş dünyada bir yöne değil insanı kâmilin gönlünedir. Bir hadiste buna atıf yapılır. “Ben yere göğe sığmadım, mömün kulumun gönlüne sığdım”
Kaf süresi ayet 16 “Ben size şah damarınızdan daha yakınım!” bize bu kadar yakın olanı Arap yarımadasında arama mantığı hangi aklın ürünüdür.
Hünkâr Bektaş Veli buyurur ki: “Hararet nardadır, Sacda değil. Keramet baştadır, taçta değil. Ne ararsan kendinde ara, Kudüs’te, Mekke’de, Hacda değil.” Bir anlatımda Hünkâr Hacı Bektaş Veli’ye Hacı denmesi şöyle aktarılır: Bektaş’ı çocuk yaşta ailesi yaşadıkları yerde bir eğitmene verirler. Bektaş’ın hocası kendi inancına göre hacca gider. Orada canı bişi denen bir yiyeceği arzular. Bu durum Bektaş’a ayan olur. Gelir hocasının eşine durumu anlatır. Hocanın eşi de çocuğun canı bişi çekti herhal diye bişiyi yapı verir. Bektaş bişiyi alır. Mekke olan hocası daha soğumadan yetiştirir. Hocası Bektaş’ı yanında elinde bişi görünce hayli şaşırır. Hocasına bişi lokmasını sunan Bektaş gözden kayıp olur.(Sır olur) Hocası Bektaş’ın boş olmadığını anlar. Günler sonra kervanla Mekke’den dönen hocayı köyün dışında halk karşılar. Hocaya hacın mübarek olsun diyen halka hoca, hac Mekke’de değil. Hac kapınızda, Bektaş’ta deyip başından geçen olayı anlatıp Bektaş’a niyaz edip der ki, Mekke’ye giderken hocan idim, dönüp kapında öğrenci hacın oldum.
Hacın manasına baktığımızda benliğe hâkim olmak için gayret sarf etmek manası taşır ki, benlik şeytani bir haldir. Şeytani hal ise kötü nefistir. Kötü nefsi yenmek, uzak diyarlara yolculukla mümkün değildir. Hz. Muhammed’in bütün savaşları bitirip sonra sahabelerine dönüp “Ya nas bilin ki küçük savaşlar bitti artık. Büyük savaşlar başladı. Bunda siz yapayalnızsınız.” Sahabeler sorar, “Ya Muhammed Uhud’tan büyük savaş mı var? Hz. Muhammed buyurur ki evet var. Bu savaş nefis savaşıdır ki bunu kazanamayan hak katında bir makama sahib olamaz.” Mekke’deki Kâbe’ye varıp hacı olmaktan kasıt nefsi ammeranın kötü hallerinden kurtulup nefsi Safiye’ye ulaşıp nefsini arındırmak ise bunun adresi insanın kendi içsel maneviyatında gönül evidir. Bu manada Mevlana der ki “Senin canın içinde bir can var. O canı ara! Beden dağının içinde bir mücevher var, o mücevherin madenini ara! A’ yürüyüp giden süfi, gücün yeterse ara; dışarda değil, aradığını kendinde ara.” Yunus “Bir ben var beni benden içeri.” Bir hak aşığı Sümmani bir dörtlüğünde der ki
Gurbete gidenler azığını alır,
kimisi gider de kimisi kalır.
Kimi sevap için Kabe’ye varır,
Kabe gönlünüzde bilmez misiniz.
Bundan dolayı Aleviler asırlardır insani kâmili Kâbe bellemiş onunla hasbihal eyleyerek nefsini, ruhunu arındırmış. Onun cemalini hak bellemiş. “Ben gizli hazine idim, bilinmek istedim. İnsanı yarattım hakkın sözü de buna atıftır.” Biz Alevilerin Kâbe’si her insan değil, kemalete ulaşmış er insandır. Kemalete erişmiş insan bir deniz feneri gibidir ki, etrafına ışık saçar, insanların yönünü bulmasında rehber, kılavuz olur. Bundan dolayıdır ki bizler kıble dendiğinde, mömünün kıblesi doğruluktur, doğru ise haktır. Hakkın ise yukarda izah ettiğimiz üzere makamı mömün canın kalbidir. “Doğuda batıda Allah’ındır. Ne tarafa dönersen Allah’la yüz yüze gelirsin. İmkânları geniş olan, her şey bilen Allah’tır.” Bakar süresi 115 ayeti bu manaya atıf değil midir?
İşin özü kendi nefsini arındırmayan insan Mekke’ye değil Fizan’a da gitse el boş, yüz kara olarak geri dönecektir. Bu manada bir hak aşığı der ki:
Kâbe’ye varmakla oldun mu hacı
Başından alırlar elifi tacı
Kökünden eğri biten ağacı
Rende vurmakla düz olur mu?
ERENLER EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (ERENLER CEM EVİ) ALİEKBER ÇARİ DEDEMİZ